Bedri Tekin*
30 Kasım 2023 Perşembe günü, İstanbul’da, 38 yaşındaki kurye Yunus Emre Göçer, sipariş edilen paketi, teslim edilecek adrese götürürken Kennedy Caddesine geldiğinde, Somali Cumhurbaşkanının oğlu Mohamed Hassan Sheikh Mohamud, önünde seyir halinde olan Yunus Emre Göçer’in motosikletine çarptı. Ağır yaralanan Yunus Emre Göçer, kaldırıldığı hastanede 6 gün sonra hayatını kaybetti.
Motokurye Yunus Emre Göçer’in motosikletine arkadan çarpan Mohammed Hassan Shekh Mohamud, kazanın ardından polis merkezinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı ve 2 Aralık’ta Türkiye’yi terk etti. Bu olay yargının geldiği boyutu gösteren son olaylardan birisi olarak söyleyebiliriz, ancak şu anda da adaleti katleden kim bilir kaç olay yaşanıyor.
Yunus Emre Göçer’in öldürülmesinin adli, dış ilişkiler yönü ile ilgili yazılar yazıldı, değerlendirmeler yapıldı, bu yazıda bu ölüm çalışma ilişkileri anlamında değerlendirilecek.
Yunus Göçer, paket teslimatı için trafikte seyrederken, bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti. Bu olay işle ilgili olduğunda T.C. Mevzuatı çerçevesinde bir iş kazasıdır. İşyerleri 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre, işyerleri, “Az Tehlikeli”, ” Tehlikeli”, “Çok Tehlikeli” olarak sınıflandırılıyor. “Posta ve Kurye Hizmetleri Az Tehlikeli Sınıfta yer alıyor. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun önemli unsurlarından birisi de işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırılması olmasına rağmen, yasanın yürürlüğe girdiği 2013 yılından bu yana bu zorunluluk öteleniyor, geçen hafta TBMM ‘de görüşülmeye başlanan “Torba Kanun” teklifinde yer alan bir maddeye göre bu yükümlülük 31.12.2024 tarihine uzatılıyor.
Her ne kadar 1990’lı yıllarda evrak taşımacılığında motokuryeler bulunsa da, 4857 sayılı yasa ile getirilen esnek çalışma biçimlerinin yanında son yıllarda başta kuryelere, dizi sektörü çalışanlarına, hekimlere şahıs şirketi kurdurularak muvazaalı yeni çalışma biçimleri getirilmekte, aslında işçi olan çalışanlar, işyerinde iş sözleşmesinin kurallarına göre istihdam edilmeyerek, çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerin gerektirdiği hiçbir haktan yararlandırılmayarak çalıştırılmaktadırlar.
Kamuoyunda esnaf kurye modeli olarak adlandırılan, aslında “muvazaalı/hileli yeni çalışma biçimleri/ “sahte kendi adına çalışma biçimi” olarak adlandırılması gereken bu yöntem alt yapı ve işçi maliyetlerinden kurtulmak için uygulamaya konulan bir çalışma biçimidir. Söz konusu çalışma biçimi özellikle dizi sektöründeki oyuncular ve hekimler için de çalışma hayatında uygulamaya konuldu. “Kendi işinin patronu ol” söylemini dillendirerek çalışanları “ikna” eden ve biraz da zorunlu kılan şirketler, işveren olmanın tüm yükümlülüklerinden sıyrılarak “işçi” çalıştırıyor. Taşımacılık hizmeti veren büyük şirketler de bu yolla araç ve emek maliyetlerini azaltıyor. Sosyal Sigorta, çalışma saatleri, fazla çalışma, dinlenme süreleri, yıllık izin, doğum, ölüm vb durumlarda verilmesi gereken izinler, işçi sağlığı ve iş güvenliği, sendikalaşma, toplu sözleme, grev hakkı, vergi vb. ye ilişkin yükümlülüklerden kurtuluyor. Tamamen olmasa da, kuryelerin ağırlıklı bir bölümünün muvazaalı/hileli yeni çalışma koşullarında çalıştırıldığını söyleyebiliriz. Dijitalleşme ile temizlik, tamirat, bakım, araç çağırma, çocuk bakıcılığı gibi hizmetlerde de “platform ekonomisi” adı ile benzeri sistemler yaygın olarak uygulanıyor.
Motokuryeler, rüzgârda, karda, buzda, yağmurda, kış aylarında çok soğuk, yaz aylarında çok sıcak hava koşullarında çalışmakta, özellikle market ve yemek dağıtım şirketlerinin hızlı ve anında teslimat vaadi, trafik yoğunluğu, hava koşulları vb. nedenlerle de zamanında teslim edilemeyen her paket, kuryeye mobbing ve prim kesintisi olarak geri dönmektedir. 2022 yılı SGK İş Kazası Meslek Hastalıkları istatistiklerinde iş kazalarında posta ve kurye sektöründe 6 emekçinin hayatını kaybettiği bilgisi yer alıyor. Oysa 2022 yılında en az 58 motokurye trafikte hayatını kaybetti. Yunus Göçer olayında olduğu gibi alınan bilirkişi raporunda yüzde 100 kusurlu olduğu belirtilse bile failler serbest bırakılıyor, geride çocuklar, eşler, anneler babalar yaşam, geçim zorluğu ile karşı karşıya kalıyor.
İnsan yaşamının, emekçi canının ülkemizde hiçbir değeri yok. İşyerlerinde, trafikte, asansörde alınmayan önlemler nedeni ile meydana gelen ölümler birkaç gün konuşulduktan sonra unutulup gidiyor. Zonguldak’ta kaçak maden ocağında çalışırken ormanda yanmış cesedi bulunan 50 yaşındaki Afganistanlı Vezir Muhammed Nourtani’nin yakılarak öldürülmesinin üzerinden bir ay bile geçmedi, artık gündemde değil, Davutpaşa, Amasra katliamları unutuldu bile. 301 kişinin öldüğü Soma katliamında en uzun süreli hapiste yatanlar 7 yılda tahliye edildi. Aydın Efeler Kız Öğrenci Yurdunda birçok ihmal nedeniyle asansör düştü ve Zeren Ertaş hayatını kaybetti, birkaç gün gündemde olan asansör kazaları da artık gündemde değil. Bu yazının yazıldığı anlarda, Ankara ‘da bir inşaatta yüksekten düşen 2 işçi hayatını kaybetti. Eğer yılda 200 emekçi yüksekten düşerek hayatını kaybediyorsa, bu ölümleri teknik önlemlerle önlemek mümkünse, bu iş kazası sonucu ölüm değildir, iş cinayeti sonucu ölümdür.
TBMM’deki kabul sürecinde ve daha sonra iktidarca yürütülen kampanyalarda “her derde deva olacakmış” gibi sunulan, 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun kabul edildiği 2012 yılından bu yana iş cinayetleri sayısı, iş cinayetleri sıklık hızı ve ağırlık oranı her yıl daha da artmaktadır. İşyerlerinde çocuk işçiler, emekli olduktan sonra çalışmak zorunda kalan yaşlı işçiler, göçmen işçiler, okul harçlığı için çalışan üniversite öğrencileri, iş bulamadığı için eğitim yaptığı alan dışındaki bir işte çalışmak zorunda kalanlar, yani her yaştan, toplumun her kesiminden emekçiler hayatını kaybediyor. Son yıllarda iş kazaları, özellikle, yapı işlerinde, tarım işlerinde, metal sektöründe lojistik sektöründe, madenlerde yoğunlaşıyor.
Meslek hastalıklarının tespit edilmesi halinde tazminat ödemesi söz konusu olduğundan meslek hastalıklarının tespit edilememesi gerçekliği ise halen sürmektedir. ILO normlarına göre iş kazaları nedeniyle meydana gelen ölümlerin en az 6 katı ölüme yol açan meslek hastalıkları sonucu ölümler ise yasadan önce olduğu gibi 6331 sayılı yasadan sonra da tespit edilemiyor. SGK istatistiklerine göre 2022 yılında meslek hastalıklarından 5 kişi ölmüş!
Evet, önlemler alınmıyor, ancak ölümlerin nedeni teknik değil, politiktir, insan canına, emekçi canına önem verilmemesi sınıfsal davranıştır. Yoksa alınması gereken önlemleri tüm işverenler bilir. Nasıl ki, Şanlıurfa’da tekstil fabrikasında sendikalaşan işçilere jandarma gaz ile müdahale ediyorsa, işyerlerinin denetlenmemesi, denetlense de ceza uygulanmaması, ölümler nedeni ile kimseye ceza verilmemesi sınıfsal bir tavırdır. İşçiler de sınıf tavrını koymaz, iş cinayetlerine karşı örgütlenmezse, ölümleri kader, fıtratmış gibi gösterenlerin değirmenine su taşır.
Ücret, asgari ücret, yoksulluğun son bulması elbette ki işçiler, emekçiler, sendikalar, kamuoyu, medya için önemlidir. Sağlıklı, insanca yaşam ve bu haklar için mücadelede önemlidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sendikalar, Meslek Örgütleri, işçi sağlığı ve İş Güvenliğini önemli bir gündem maddesi olarak ele almalı, birlikte çözüm yolu aramalıdır, Aşağıda belirtilen öneriler, tartışmaya açıktır, taraflarca tartışılmalıdır:
- Sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmak her çalışanın hakkıdır.
- İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir.
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların en temel kaynaklarındandır. İşyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasının işveren yükümlülüğü olduğu gerçeği doğrultusunda davranılarak, işçi sağlığı güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması sisteminden vazgeçilmelidir.
- Örgütlenme, toplu sözleşme, grev hakkı önündeki bariyerler, sendikaların, işyerlerine ilişkin denetim mekanizmaları kurmalarının, katılım sağlamalarının, çalışanları, üyelerini eğitmelerinin önündeki en büyük engellerdendir. Sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkı önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
- Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile işlevsizleştirilen, nerede ise ortadan kaldırılan “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi” hükümet ve işveren ağırlıklı bir yapıdan çıkartılmalı, çalışan örgütleri ve meslek örgütlerinin çoğunlukta olduğu bir yapıya kavuşturulmalıdır. Konseyin kararları tavsiye niteliğinden çıkarılarak yönlendirici ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmalı ve Konsey derhal toplanmalıdır.
Makine Mühendisi
İş Güvenliği Uzmanı